‘Oynamayan tay, at olmaz.’
Oyun Terapisi Derneği’ne göre, oyun terapisi ‘eğitimli oyun terapistlerinin, danışanların psikososyal sorunları engellemelerine ya da çözmelerine ve ideal büyüme ve gelişim, gerçekleştirmelerine yardımcı olmak amacıyla, oyunun terapötik gücünden yararlandıkları kişisel yaklaşım’ olarak açıklamaktadır. Oyun terapisinin tanımı, aynı zamanda oyun terapistlerinin oyunu terapötik gücünü kullaranarak, kişye özel süreç içerisinde, kurumsal bir modelin sistemli bir biçimde kullanılmasıdır. Bu tanım, oyun terapisinin kuramsal modeller üzerine sağlam bir şekilde kurulu bir terapötik, kabul etme ve kullanma gayreti içinde olduklarına da işaret etmektedir. Oyunun gücü danışanların psikososyal güçlerinin üstesinden gelmelerine ve olumlu gelişimi gerçekleştirmelerine yardımcı olmaktadır. Aslında, oyun salt çocuk için önemli olduğu vurgusu yapılmaktadır. Aksine, gediatrik kullanımda da oyun terapisinin önemine vurgu yapan bir çok güncel makaleler bulmak mümkündür. Fakat bu projede 3-12 yaş aralığında olan çocuklardan bahsedilecektir. Burada, oyun terapisinin başlıca kuramları açıklanacaktır. Bu başlıca kuramlar şunlardır; psikodinamik modeller, hümanistik modeller, sistemik modeller ve gelişmekte olan modellerdir.
Her şeyden önce oyun terapisinin tarihsel gücünden bahsetmek önemlidir. Oyun fikrini psikoterapi sürecine katan ilk kişi Signume Freud olmuştur (Freud,1909). Bunu Küçük Hans vakasıyla ortaya koymuştur. Freud oyun üç ana işleve hizmet etmekte olduğunu anlatmıştır. Tabu olarak değerlendirilen dürtülerini serbest biçimde ifade etmenin artırılması, arzunun gerçekleşmesi ve tranvatik yaşantıların üstesinden gelmesi olarak bahsetmektedir. Bu psikanalitik yöntemli oyun terapisi bölümünde detaylı açıklanacaktır. Yinede, Freun’un 1909’da Küçük Hans vakası oyun terapisi için önemli bir baş yapıttır. Freud’u Melanie Klein, Anna Freud takip etmektedir. Melani Klein 1955’te minyatür oyuncaklar yoluyla çocuğun gerçek hayatta bir kontrol gücü yarattığından bahsetmektedir. Bu düşünceyle, Lowenfeld Dünya Tekniğini oluşturmuştur. Bu teknik, kum tepsisinde çocuğun kumla kendi dünyalarını yaratabilirler diye ifade etmektedir (Lowenfeld,1939). Ardından, ilerleyen yıllarda Anna Freud (1946), psikanaliz için çocuk bakış açısına katkılar sağlamıştır. Çocukların düşünce, duygu ve isteklerini oyun hakkında daha iyi olacağına işaret etmiştir. Ardından, 1982’de Amerika Birleşik Devletlerinde Oyun Terapisi Derneği kurulmuştur.
Oyun Terapisinde Psikanalitik Yaklaşımlar
Erken dönem psikanalistçiler, yetişkinlerde kullanılan divana yatıp serbest çağrışım yapmak gibi değildir. Oyun yine benzer şekilde bilinçdışının keşfedilmesi olarak kullanılmaktadır fakat bu sefer, pasifliğe karşı bir başkaldırıyı ve aktif bir tercih olarak yorumlanmıştır (Freud, 1931). Oyunun, rüyaları, düşlemi yani nevrotik olarak nitelendirilen birtakım güçlükler sergileyen çocukların tedavi edilmesinde yararlı bir araç olarak kullanmaktadır. Erken dönem psikanalistlerin oyun terapisindeki amaçları, çocukların rahatlamasına, fiziksel olarak tehlikeli ve çatışmalı materyalleri kullanarak bilinçaltının bilince çıkmasını hedeflenmesi gerektiğini anlatmıştır. Oyuncaklarla bir ortam sağlayarak ve çocuğun bu oyuncakları kullanarak, ego gücünün gevşemesine imkân sağlanmış olunur. Oyuncakların aslında rüyalardaki gibi, sembolik ve kılık değiştirmiş haliyle kaygıyı azaltmak amacıyla kullanıldığını aktarmaktadır. Ayrıca, çocukların arzu, korku ve ihtiyaçlarının doğal olarak ifade edilebilmesinin de kaygıyı azalttığından bahsetmektedir. Buna karşında Waelder 1931 yılında, psikanalistik yaklaşımlı oyun terapisinin üstünlük duygusunun gelişmesine eşlik ettiğini, arzuların tatmin edilmesine imkan sağladığını, çocuğun duygularının pasiften aktife geçtiğini, süpereogonun taleplerinden geçici olarak kaçmak için bir araç olduğunu söylemektedir. Melani klain ise, 1932 yılında, çocuklarında yetişkinler gibi, analistleri ile aktarım nevrozu geliştirdiğini ve oyunlar aracılığı ile çatışmalarının köklerini kolayca ortaya çıkardıklarından bahsetmiştir. Yetişkinler nasıl kendilerini kelime aracılığı ile tarif ediyorlarsa, çocuklarda kendini oyun aracılığı ile ifade etmektedirler. Bu yüzden ekler, çocuk analizinde, fantazilerin ve duyguların dışa vurumu oyunla olabilmektedir. Buna karşında Anna Freud ise, M. Klein’in oyunun yetişkinlikteki gibi kelimeler olmadığını, oyunun tek başına yetişkinlikteki gibi serbest çağrışım modelinin olmadığını anlatmaktadır. A. Freud, gerçek nesnesi yani ebeveynleri ile ilişkileri tedavi ile eş zamanlı olduğundan terapiste duygularını aktaramıyorlar. Halbuki, M. Klein ise, oyunun aktarım gücüne inanmaktaydı. Birde, A.Freud ayrıca ekler, analistcinin de, gelen hasta çocuğa karşı nötr olamayacağını anlatmaktadır. Bundandır ki, aktarım ve karşı aktarım oyunla beraber olmaz. Buna ek olarak ta oyunla, içsel çatışmalarını anlayarak ego gücünü gelişebilir diye eklemektedir. Modern psikanalistler bu düşünceyi ileri taşımışlardır. D.W. Winnicott, eski analistçilere göre, oyunun ne tam olarak çocuğun içsel sorunları ne de dışsal gerçeklik ilkesine bakar, oyun hem içsel sorunlara hem de dışsal gerçekliğe bakar bu yüzden de oyun için geçiş fenomeni olarak söylemektedir. Modern psikanalistler, oyunu çocuğa ulaşmanın bir yolu olarak görür. Çocuğa, seni anlamak ve dinlemek için oyunda senleyim mesajı verilir. Çünkü böylelikle, yaşadığı içsel süreci bir başkasının dinlemesi ve bunu tanımasıyla gerçek hale gelir. Çocuk bu süreçte içsel sürecini görür, anlat ve tanır. Bu yüzden, oyun terapisi için hem sözel hem sözel olmayan karmaşık bir süreç olarak tanımlamışlardır. Buna, duygularını isimlendirme olarak söylerler. Bir duygunun diğerinden ayrı olduğu, duygu hakkında konuşmayı, bu duyguyla haraket etmeyi ayırd etmek önemlidir. Hatta, bir karakterin başkasından ayrı olmasını ayırdetmekte önemli olduğu vurgulanır. Böylelikle, içinde yaşananları anlar, bütünleşir ve kabul eder olarak süreci göstermektedirler. Bunun yanında, dil bazı çocukta geç bazı çocukta erken gelişir. Dilin psikanalizde yeri ne çok önemlidiri ne de çok önemsizdir. Çünkü, konuşmayı ve dili iyi kllanan çocuğun oyunlarıda daha iyi gözlemlenir ve anlaşır. Fakat, terapist dili yeterince iyi kullanmayan çocukta daha dikkatli olmalı ve oyunların anlamını daha iyi anlamalıdır. Psikanalist oyun terapistleri, oyuncakların içsel sürecin bir dışa vurumu olarak gösterirler. Yani, işaretler ve semboller bir içsel sürecin ürünüdür.
Psikoanaliti kurumda esas olan teknik serbest çağrışım yöntemiyle bireyinbilinç dışı sürecinin değerlendirilmesidir. Oyun ise çocukların serbest çağrışımıdır. Terapist çocukla ilgilenirken oyunu kullanmalı, oyunu çocuk gözüyle izlemeli ve çocuk kulağı ile dinlemelidir. Müdahale etmeksizin oynanan oyun çocuğu gerçek yaşamdan sıyırarak güçlendireceğinden özetle bahsetmektedir.
Jungian Analitik Oyun Terapisi
Jung 1913’lü yıllarda, yetişkinliğin ikinci yarısı hakkında daha çok kuramını oluşturmuştur fakat yetişkinliği anlatırken yaşamın ilk yıllarındaki bakım verenle arasındaki bağların yetişkinlik yaşamındaki kişiler arası ilişkiyi, kişinin ilişki örüntüsünü etkilemesi nedeniyle çocukluğa çokça atıf yapmıştır. Bu yüzden, bu yazıda yetişkinlik kısmı değil de çocuktan bahsettiği konular üzerinde durulacaktır. Jung, rüyaların günlük yaşam içerisinde oldukça önemli bir yerin olduğunu söyler. Çocukların, masalsı ya da gerçeğe yakın rüyalarının oyunda oynanması gerektiği çocuğu rüyalarını oyuncaklarla bir sembol oluşturarak kullanmasının önemini vurgular. Çünkü ona göre çocukluk rüyalarını hatırlayan yetişkinlerin terapisinde önemli rol oynar çünkü çocukluk döneminden kalma bu rüyaların altında yatan psikolojik içeriğin, ebeveynlerin patolojisi ile ilgili olduğunu söylemektedir. Bu nedenle, arketip bir terim ortaya çıkarmıştır. Jung arketipleri tarihsel roller olarak açıklar. Kollektif bilinçaltının oluşturduğu, yani her insanın atalarından miras kalan rollerinden bahseder. Buradan yola çıkarak, Jungian Analitik Oyun Terapisi (JAOT) ‘nde, içe yansıma ve özdeşleme önemli iki kavramdır. Buna göre, içe yansıma, diğerinin inançlarının içselleştirmesi ve özdeşleme diğerinin değerlerine ve duygularına güçlü bir şekilde bağlanma olarak açıklamaktadır. Bu terapi odasında, çocuklara duygusal olarak güvenli ve kapsayıcı bir ortam sağlanmalıdır, böylelikle kişisel gelişim yani bireyleşme kendiliğinden olacaktır. İşte çocuğun dünyasında terapi odasındaki güvenli ve kapsayıcı bir ebeveyn olmamasıyla psikopatoloji başlar. Kötü ebeveyninde, yeteri kadar iyi olmama ve aşağılık duyguları ortaya çıkar. Çocuğun patolojisi ortaya çıkarması ve kendiliğinden iyileşmenin sağlanması için bazı teknikler kullanılmaktadır. Jungian kum terapisi, mandalanı yarat, kumda peri masalları, seri çizimler jungian tekniklerdir. Özellikle, beyaz bir kağıda ya da kuma rüyası aktarılmasını istemek kendiliğinden, zorlayıcı duyguların ve düşüncelerin üstesinden gelmek olanağını sağlar. Bu teknikleri kullanarak üç adımda terapi planı oluşturur. Birincisi, duygusal ve fiziksel olarak güvenli bir oramda çocuğu haftada bir 50 dakika danışmanlık vermektir. İkincisinde, yaklaşık iki haftada bir bakım verenlere aile oyun terapisi seansı gerçekleştirmektir. Ve üçüncü aşama, terapistin görevidir, bu da bütüncül bir yaklaşımla okul ve toplum tabanlı profesyonellerden oluşan çok disiplinli bir ekiple görüşüp onlarla bilgi alışverişinde bulunmaktır.
Adlerian Oyun Terapisi
Adler Bireysel Psikoloji’nin kuramcıdır ve bazı temel terapötik müdahalelerle oyun terapisinin temel ilkeleri ile birleştirir. En önemli basamak, terapist ve çocuk için eşitlikçi bir ilişki kurmaktır. Bu ilişki kurduktan sonra çocuğu araştırmak önemlidir. Yani, düşüncelerini, duygularını, davranışlarını ilişkilerini, tutumlarını, diğerlerine ve dünyaya ilişkin algılarını anlamak gerekir. Ebeveynin çocuk üzerindeki tutumu araştırılması gereken bir diğer konudur. Bu noktada, eğer çocuk için ailenin duygu, düşünce, davranış ve tutumlarında bir sorun görülürse burası içinde bir tedavi planı oluşturulmalıdır. aynı şekilde, öğretmeni içinde geçerlidir. Tedavide her çocuğa göre ihtiyaç farklı olsa da, içsel ve kişiler arası dinamiklere yönelik içgörü kazanılmasıdır. Bu iç görü sonrasında, kişisel arası beceriler öğrenmesine ve uygulamasına yardım eder. Öte yandan da, ebeveyn ve öğretmenlerin çocuklarıyla ilgili olumlu bakış açısı geliştirmesine olanak sağlar. 4 basamaklı bir oyun terapisi sunmaktadır. Birinci aşama yukarıda bahsedildiği gibi terapist ve çocuğun eşitlikçi bir ilişki inşa etmesidir. İkinci aşama, çocuğun yaşam becerisini araştırmaktır ve üçüncüde, yaşam biçimine göre iç görü kazanmasına yardımcı etme, son ise, yeniden yönlendirme-yeniden eğitme olarak açıklanmaktadır. Schaefer (1993) ve Schaefer Drewer (2009) oyunun terapatik gücüyle ilgili listeler hazırlamıştır. Bu listede, kendini ifade etme, bilinçdışına ulaşma, doğrudan ve dolaylı öğretim, duygusal boşalma, stres aşılama, korkuların üstesinden gelme ve olumsuz duygulanıma karşı şartlandırma, olumlu duygulanım, yeterlilik ve ö denetim, yüceltme, bağlanma gelişimi, dayanışma ilişkisi inşa etme, ilişkiyi geliştirme, empati, güç kontrolü, benlik algısı, yaratıcı problem çözme becerileridir.
Oyun Terapisinde Hümanistik Yaklaşımlar
Çocuk Merkezli Oyun Terapisi
Sweeney ve Landreth (2009)’da ‘çocuk merkezli oyun terapisi, oyun terapisinin oyun odasına girerken giydiği ve odadan ayrılırken çıkardığı bir pelerin değildir; aksine kişinin hayatını çocuklarla ilişkiler içerisinde yaşayacağı tutum ve davranışları sağlayan bir felsefecidir’ olarak tanımlar. Hem çocuğun büyüme ve olgunluk konusunda çaba harcamak için bireysel kapasitisi hem de çocuğun kendini yönetme becerisini temel alır ve bu doğrultuda terapist bir yönlendirici rehber değil, aksine oyun arkadaşıdır. Kendini keşfetme yönündeki çocuğa terapist tanı ya da semptom koymaz aksine kolaylaştırıcı ve keşif arkadaşı olarak terapisti tanımlamaktadır. Carl Rogers tarafından geliştirilmiş ve Virginia Axline tarafında da oyun terapisine uyarlanmıştır. Bu ekolde de, çocuğun iletişim arası olarak oyuncakların önemi vurgulanmaktadır. Kendini, duygularını, düşüncelerini, yaşantılarını, ifade etmesi ve keşfetmesi oyunlarla olur. Bu tekniği kullanmak için terapistin çocuk merkezli oyun terapisi eğimini almış olmasının önemini vurgulamaktadırlar. Böylelikle uzman, ikili ilişkiyi güvenli, kapsayıcı, sağlam tutarak çocuğun terapi odasının dışındaki sosyal hayatta benzer ilişki örüntüsünü oluşturacağını bahseder.
Uludağ Üniversitesi merkezinden ‘Çocuk Merkezli Oyun Terapisi’ eğitimini aldım ve 2015 yılından bu yana kullanıyorum.
KAYNAKÇA
Alsancak, B. (2004). Yönlendirilmiş Oyun Terapisi Uygulanmış Bir Olgu. Yansıtma Dergisi, Sayı 1-2/ Eylül- Ekim 2004.
Auerbach, S. (2008). Anne Babalar İçin Çocuk Yetiştirmede Oyunun Önemi. Birinci Baskı, İstanbul: Yakamoz Yayıncılık.
Bolat, A. (Ed) (2008). Çocuk Yetiştirmede Oyunun Önemi. İstanbul: Yakamoz Yayıncılık.
Klein, M. (1955). Psikanalitik Oyun Tekniği: Tarihi ve Önemi, Psikanaliz Yazıları, 2. Baskı, içinde (55-76). Ankara: Bağlam Yayıncılık.
Öğretir, A. D. (2008). Oyun ve Oyun Terapisi. Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı:22, 94-100.
Şendil, G. (2003). Çocuk, Ergen ve Anne-Baba. İstanbul: Melisa Matbaacılık.
Şenol, S. (2006). Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı. Ankara: HYB Yayıncılık.
Uluğ, M. (2007). Niçin Oyun? Çocuğun Gelişiminde ve Çocuğu Tanımada Oyunun Önemi, 3. bsk. İstanbul: Anfora Yayıncılık.
Winnicott, D.W. (1998). Oyun ve Gerçeklik. İstanbul: Metis Yayınları.